Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Atatürk, sanatı niçin fenne eş değer olarak görmektedir?
"Bir millet ki resim yapmaz. Bir millet ki heykel yapmaz. Bir millet ki fennin icap ettirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin tarihi terakkide yeri yoktur."
Atatürk yukarıdaki özdeyişi ile sanat ile fen bilimlerini eş değer olarak gördüğünü açıkca belirtmiştir.
Atatürk sanata en az bilim kadar önem vermiştir çünkü; Bilimin olduğu toplumlarda sanat olmayabilir; ve lakin sanatın geliştiği yerde mutlaka bilimde gelişir. Hasılı sanat önce gelir. Ssanatkarlar yaratıcı insanlardır. Bu da bilimin temeli. İlkçağlar da bile önce resimler çizilmiş duvarlara , insanlar hayallerini çizmiş... Sonra da gerçekleştirmiş.
Jules Verne.. Sanatıyla hayal gücünü harekete geçirmiş ve pek çok icad onun kurduğu bu hayallerle beslenmiş. Leonardo.. da buna başka bir örnek..
Atatürk'ün bu düşüncesini yine Atatürk'ün tüm diğer özdeyişlerinde görmek mümkündür;
Atatürk'ün sanat, sanatçı ve sanatı var eden ortam üstüne düşünceleri:
1. Bir millet sanat sanatçıdan yoksunsa tam bir hayata sahip olamaz.
2. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlından biri kopmuş demektir.
3. Hepiniz milletvekili olabilirsiniz...Bakan olabilirsiniz...Hatta cumhurbaşkanı olabilrsiniz...Fakat sanatçı olamazsınız.
4. Sanatçı toplumda uzun çabalardan sonra alnında ışığı hisseden ilk kişidir
5. Yüjsek bir insan topluluğu olan Türk milletinin tarihsel bir netiliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir.
6. Memleketler çeşitlidir fakat uygarlık birdir.
Atatürk, sanata, özellikle de güzel sanatlara pek düşkündü. Sanatçıya büyük değer veren Atatürk: "Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz... Fakat sanatkar olamazsınız." sözleriyle sanatçıya: "Sanat güzelliğin ifadesidir; bu ifade sözle olursa şiir, nağme ile olursa musiki, resim ile olursa ressamlık, bina ile olursa mimarlık olur. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir..." sözleriyle de sanata verdiği önemi açıkça ortaya koymuştur.
Atatürk'ün sanatçı kişiliği ve bu kişiliğin, sanat ve sanatçı kavramlarına nasıl bir anlam vermiş olabileceği, kendisine ait tanımları olmadığından, ancak onun söylem ve yaptıklarıyla açıklanabilir. Bu tanımlamaları yaparken, kendisinin düşünce ve davranışlarını yorumlayarak, sanat ve sanatçıya yaklaşımlarını ortaya çıkartabilmek ve bunlardan yola çıkarak, Atatürk'ün bu kavramlara yüklediği anlamları ortaya çıkartmak amaçlanmıştır.
Atatürk'ün yazdıkları, sanatçı ve sanata verdiği destek, açtırdığı sanat okulları yanında, hedeflerine ulaşırken sanatçıları da bu hedeflere ortak etmesi, onun sanatçı kişiliğinin bir parçasıdır. Atatürk'ün sanatçı kişiliğinin ilk tohumları şiir'le atılmıştır. Tüm gelişmeleri anlattığı ve tarih önünde hesap verdiği Nutuk'da, başlı başına bir sanat eseri niteliğindedir. Eser iyice incelendiğinde, bilimsel bir eserin, sanatsal bir estetik içersinde sunulduğu gözlerden kaçmayacaktır.
Sanatçı, kullandığı araç ne olursa olsun aynı zamanda toplumu harekete geçiren bir lider konumundadır. Bu bağlamda da Atatürk bir sanatçı kişiliğe sahiptir. Söylemleri, etkin sunuşu, kelimeleri seçişindeki özen karşısındakileri her zaman etkilemiş, mantıklı ve akıcı biçemi ile onları harekete geçirebilmiştir. Atatürk'ün, bir çok yaptıkları ile o'nun sanatçı kişiliğini desteklemek mümkündür. Ancak bunları tek tek sıralamak, sayfalar dolusu kitap yazmayı gerektireceğinden, sanatçı yönünün kişiliğinin parçası olarak kabul edilmesi daha doğru olacaktır.
Atatürk sanatı, yaptığı devrimlerin bir tamamlayıcısı olarak kabul etmiş ve sanatçılara da bu konuda tavsiyelerde bulunmuştur. Ayrıca kurumsallaşmaya ve ekip çalışmasına önem vermiş, müzisyenlere gruplar kurunuz diyerek ekip çalışmasına yönlendirmiştir.
Günümüzde uluslar, kendilerini çağdaş uygarlık seviyesine çıkartabilmek, diğer uluslara bunu kanıtlayabilmek için üç önemli faktörü aşmak zorundadırlar. Birincisi ekonomik yapıları, ikincisi toplumsal düzenlerinin işleyiş şekli, üçüncüsü ve belki de en önemlisi kültürleridir. Şimdi ise aklımıza, bu güçlü etkenin yani kültürün ne olduğu geliyor. Sözlük anlamı "Bir toplumun yarattığı uygarlığın, kafa, sanat çalışmalarına dayanan sosyal, dinsel ve benzeri yönlerinin tümü19" olarak karşımıza çıkıyor. Çağımızın gereği olan bilim ve teknolojiyi de kültürel bir etken olarak kabul edebiliriz. Ancak; şimdi her ulusun bilimsel ve teknolojik yönden birbirlerini desteklemeleri kendi çıkarları içindir. Ulusal olan ise kendine öz, kendi yaşayış biçimini yansıtan, kendinin önceden getirip bugün geliştirerek yarına aktardığı değerlerdir. İşte bu değerler, ulusu bütünleştirip diğer uluslar yanında kendini kanıtlayabilme görevini üstlenmişlerdir.
Atatürk ise kültürü;
a) Bir insan toplumunun devlet yaşamında,
b) düşün yaşamında, kısacası bilimde, toplumbilimde ve güzel sanatlarda;
c) iktisat yaşamında, kısacası tarımda, zenaatta, tecimde, kara deniz ve hava ulaşımcılığında yapabildiği şeylerin elde edilen bileşimi diye tanımlamış ve güzel sanatları, kültür içindeki bir öğe olarak kabul etmiştir.
Çağdaşlaşma yolundaki adımları atarken, bu görevi daima ussal yaklaşımları ile benimsetmeye çalışan Atatürk; "Güzel sanatlarda başarı, bütün inkılapların başarılı olduğunun en kesin delilidir. Bunda başarılı olamayan milletlere ne yazıktır. Onlar, bütün başarılara rağmen medeniyet alanında yüksek insanlık vasfıyla tanınmaktan daima yoksun kalacaklardır" diyerek, güzel sanatlarda başarılı olanın gerekliliğini dile getirmiştir.
Atatürk'ün sanatçı kişiliği ile diğer kişiliklerini birbirinden ayırmak çok güç ve onun dehasını küçümsemek olacaktır. Buraya kadar olan bölümlerde incelediğimiz, sanatçı kişiliği, kendi söylemleri, eylemleri, düşündükleri ile açıklanmaya çalışılmıştır. Atatürk'ün sanatçı kişiliğinin sanat ve sanatçı kavramlarına yüklediği anlamlar ise;
- Sanatçının iç yapısında, belirgin biçimde görülen karşı çıkışlar vardır. Karşı çıkışları, Atatürk kadar haykıran bir lider yok gibidir. Bu bağlamda Atatürk sanatı; "haksızlıklara, yanlışlara, vb. olumsuzluklara karşı çıkmanın bir aracı", sanatçıyı da; "her insandan önce hisseden, düşünen, yargılayıp doğru kararı verebilen ve bunu sanatı ile anlatan kişi".
- Atatürk'ün sanatçı kişiliğinin oluşturduğu yüksek duygu ve düşünce ufku ile sanatı, "insanlara yüksek duygu ve düşünce ufkunu kazandıran eylemler bütünü",sanatçıyı da, "yüksek duygu ve düşünce ufku yetisini kazanmış, bunu yaşantısına katarak, ayni yetilere sahip olmayanlara aktarabilen kişi".
- Atatürk, sanatın medeniyet alanındaki gücünü, sanatçıların sahip olabileceği bir duyarlılıkla hissetmiş ve bundan dolayı sanatı, "medeni uluslar yanında yer alabilmenin bir aracı", sanatçıyı da "kendinde ve milletinde var olan yüksek insanlık vasıflarını sanatı aracılığıyla tanıtan kişi".
- Her insanın sanatçı olamayacağını bilen Atatürk sanatı, "yetenekli insanların uğraşı alanı", sanatçıyı da, "başkalarının yapamadıklarını yapabilme yetisine sahip kişi".
- Sanatçı güzelliğe düşkündür. Atatürk'ün güzelliğe verdiği önem ise açıktır. Bu özelliği ile sanatı, "estetiğin ve güzelliğin bileşiminden oluşan kuralların tümü", sanatçıyı da "estetikleri ve güzellikleri dışavurumcu yaklaşımlarla diğer insanlara sunan kişi", biçiminde nitelendirilebilir.
Tarih: 2016-03-02 01:56:44 Kategori: Sözlük
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Atatürk sanatı niçin fen ile eş değer olarak görmektedir Nedir
Bu Yazıda Neler Var:
"Bir millet ki resim yapmaz. Bir millet ki heykel yapmaz. Bir millet ki fennin icap ettirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin tarihi terakkide yeri yoktur."
Atatürk yukarıdaki özdeyişi ile sanat ile fen bilimlerini eş değer olarak gördüğünü açıkca belirtmiştir.
Atatürk sanata en az bilim kadar önem vermiştir çünkü; Bilimin olduğu toplumlarda sanat olmayabilir; ve lakin sanatın geliştiği yerde mutlaka bilimde gelişir. Hasılı sanat önce gelir. Ssanatkarlar yaratıcı insanlardır. Bu da bilimin temeli. İlkçağlar da bile önce resimler çizilmiş duvarlara , insanlar hayallerini çizmiş... Sonra da gerçekleştirmiş.
Jules Verne.. Sanatıyla hayal gücünü harekete geçirmiş ve pek çok icad onun kurduğu bu hayallerle beslenmiş. Leonardo.. da buna başka bir örnek..
Atatürk'ün bu düşüncesini yine Atatürk'ün tüm diğer özdeyişlerinde görmek mümkündür;
Atatürk'ün sanat, sanatçı ve sanatı var eden ortam üstüne düşünceleri:
1. Bir millet sanat sanatçıdan yoksunsa tam bir hayata sahip olamaz.
2. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlından biri kopmuş demektir.
3. Hepiniz milletvekili olabilirsiniz...Bakan olabilirsiniz...Hatta cumhurbaşkanı olabilrsiniz...Fakat sanatçı olamazsınız.
4. Sanatçı toplumda uzun çabalardan sonra alnında ışığı hisseden ilk kişidir
5. Yüjsek bir insan topluluğu olan Türk milletinin tarihsel bir netiliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir.
6. Memleketler çeşitlidir fakat uygarlık birdir.
Atatürk'ün Sanata Verdiği Önem
Atatürk, sanata, özellikle de güzel sanatlara pek düşkündü. Sanatçıya büyük değer veren Atatürk: "Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz... Fakat sanatkar olamazsınız." sözleriyle sanatçıya: "Sanat güzelliğin ifadesidir; bu ifade sözle olursa şiir, nağme ile olursa musiki, resim ile olursa ressamlık, bina ile olursa mimarlık olur. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir..." sözleriyle de sanata verdiği önemi açıkça ortaya koymuştur.
Atatürk'ün sanatçı kişiliği ve bu kişiliğin, sanat ve sanatçı kavramlarına nasıl bir anlam vermiş olabileceği, kendisine ait tanımları olmadığından, ancak onun söylem ve yaptıklarıyla açıklanabilir. Bu tanımlamaları yaparken, kendisinin düşünce ve davranışlarını yorumlayarak, sanat ve sanatçıya yaklaşımlarını ortaya çıkartabilmek ve bunlardan yola çıkarak, Atatürk'ün bu kavramlara yüklediği anlamları ortaya çıkartmak amaçlanmıştır.
Atatürk'ün yazdıkları, sanatçı ve sanata verdiği destek, açtırdığı sanat okulları yanında, hedeflerine ulaşırken sanatçıları da bu hedeflere ortak etmesi, onun sanatçı kişiliğinin bir parçasıdır. Atatürk'ün sanatçı kişiliğinin ilk tohumları şiir'le atılmıştır. Tüm gelişmeleri anlattığı ve tarih önünde hesap verdiği Nutuk'da, başlı başına bir sanat eseri niteliğindedir. Eser iyice incelendiğinde, bilimsel bir eserin, sanatsal bir estetik içersinde sunulduğu gözlerden kaçmayacaktır.
Sanatçı, kullandığı araç ne olursa olsun aynı zamanda toplumu harekete geçiren bir lider konumundadır. Bu bağlamda da Atatürk bir sanatçı kişiliğe sahiptir. Söylemleri, etkin sunuşu, kelimeleri seçişindeki özen karşısındakileri her zaman etkilemiş, mantıklı ve akıcı biçemi ile onları harekete geçirebilmiştir. Atatürk'ün, bir çok yaptıkları ile o'nun sanatçı kişiliğini desteklemek mümkündür. Ancak bunları tek tek sıralamak, sayfalar dolusu kitap yazmayı gerektireceğinden, sanatçı yönünün kişiliğinin parçası olarak kabul edilmesi daha doğru olacaktır.
Atatürk sanatı, yaptığı devrimlerin bir tamamlayıcısı olarak kabul etmiş ve sanatçılara da bu konuda tavsiyelerde bulunmuştur. Ayrıca kurumsallaşmaya ve ekip çalışmasına önem vermiş, müzisyenlere gruplar kurunuz diyerek ekip çalışmasına yönlendirmiştir.
Günümüzde uluslar, kendilerini çağdaş uygarlık seviyesine çıkartabilmek, diğer uluslara bunu kanıtlayabilmek için üç önemli faktörü aşmak zorundadırlar. Birincisi ekonomik yapıları, ikincisi toplumsal düzenlerinin işleyiş şekli, üçüncüsü ve belki de en önemlisi kültürleridir. Şimdi ise aklımıza, bu güçlü etkenin yani kültürün ne olduğu geliyor. Sözlük anlamı "Bir toplumun yarattığı uygarlığın, kafa, sanat çalışmalarına dayanan sosyal, dinsel ve benzeri yönlerinin tümü19" olarak karşımıza çıkıyor. Çağımızın gereği olan bilim ve teknolojiyi de kültürel bir etken olarak kabul edebiliriz. Ancak; şimdi her ulusun bilimsel ve teknolojik yönden birbirlerini desteklemeleri kendi çıkarları içindir. Ulusal olan ise kendine öz, kendi yaşayış biçimini yansıtan, kendinin önceden getirip bugün geliştirerek yarına aktardığı değerlerdir. İşte bu değerler, ulusu bütünleştirip diğer uluslar yanında kendini kanıtlayabilme görevini üstlenmişlerdir.
Atatürk ise kültürü;
a) Bir insan toplumunun devlet yaşamında,
b) düşün yaşamında, kısacası bilimde, toplumbilimde ve güzel sanatlarda;
c) iktisat yaşamında, kısacası tarımda, zenaatta, tecimde, kara deniz ve hava ulaşımcılığında yapabildiği şeylerin elde edilen bileşimi diye tanımlamış ve güzel sanatları, kültür içindeki bir öğe olarak kabul etmiştir.
Çağdaşlaşma yolundaki adımları atarken, bu görevi daima ussal yaklaşımları ile benimsetmeye çalışan Atatürk; "Güzel sanatlarda başarı, bütün inkılapların başarılı olduğunun en kesin delilidir. Bunda başarılı olamayan milletlere ne yazıktır. Onlar, bütün başarılara rağmen medeniyet alanında yüksek insanlık vasfıyla tanınmaktan daima yoksun kalacaklardır" diyerek, güzel sanatlarda başarılı olanın gerekliliğini dile getirmiştir.
Atatürk'ün Sanat ve Sanatçıya Verdiği Önem
Atatürk'ün sanatçı kişiliği ile diğer kişiliklerini birbirinden ayırmak çok güç ve onun dehasını küçümsemek olacaktır. Buraya kadar olan bölümlerde incelediğimiz, sanatçı kişiliği, kendi söylemleri, eylemleri, düşündükleri ile açıklanmaya çalışılmıştır. Atatürk'ün sanatçı kişiliğinin sanat ve sanatçı kavramlarına yüklediği anlamlar ise;
- Sanatçının iç yapısında, belirgin biçimde görülen karşı çıkışlar vardır. Karşı çıkışları, Atatürk kadar haykıran bir lider yok gibidir. Bu bağlamda Atatürk sanatı; "haksızlıklara, yanlışlara, vb. olumsuzluklara karşı çıkmanın bir aracı", sanatçıyı da; "her insandan önce hisseden, düşünen, yargılayıp doğru kararı verebilen ve bunu sanatı ile anlatan kişi".
- Atatürk'ün sanatçı kişiliğinin oluşturduğu yüksek duygu ve düşünce ufku ile sanatı, "insanlara yüksek duygu ve düşünce ufkunu kazandıran eylemler bütünü",sanatçıyı da, "yüksek duygu ve düşünce ufku yetisini kazanmış, bunu yaşantısına katarak, ayni yetilere sahip olmayanlara aktarabilen kişi".
- Atatürk, sanatın medeniyet alanındaki gücünü, sanatçıların sahip olabileceği bir duyarlılıkla hissetmiş ve bundan dolayı sanatı, "medeni uluslar yanında yer alabilmenin bir aracı", sanatçıyı da "kendinde ve milletinde var olan yüksek insanlık vasıflarını sanatı aracılığıyla tanıtan kişi".
- Her insanın sanatçı olamayacağını bilen Atatürk sanatı, "yetenekli insanların uğraşı alanı", sanatçıyı da, "başkalarının yapamadıklarını yapabilme yetisine sahip kişi".
- Sanatçı güzelliğe düşkündür. Atatürk'ün güzelliğe verdiği önem ise açıktır. Bu özelliği ile sanatı, "estetiğin ve güzelliğin bileşiminden oluşan kuralların tümü", sanatçıyı da "estetikleri ve güzellikleri dışavurumcu yaklaşımlarla diğer insanlara sunan kişi", biçiminde nitelendirilebilir.
Tarih: 2016-03-02 01:56:44 Kategori: Sözlük
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx